Kendi Kendisinin Nedeni Olmak
 
İnsanın üzerine düşündüğü en eski konular, doğum-yaşam ve ölümdür. Düşünme bir dizge olarak, insanı, içinde olduğu dünyanın gerçeklerini kavramada somut varoluştan soyut kavramlara yöneltir. İnsansız bir dünyanın varlığı olasıdır, canlılık döngüsü bir zincirini yitirir sadece. Böyle bir dünya tasavvuru, insanın düşünme eyleminin de yokluğuyla, neden-sonuç ilişkisinin karşılıklı ve belirli kurallarla düzen içinde yaşanması olarak açıklanabilir. Doğa ve insanın ilişkisi tam da insanın kavramsal düşünme yetisi nedeniyle ikircikli bir yapıya bürünür. İnsan doğaya karşı hiyerarşi kurar ve zaman içinde bu kurgudan bağımsız varoluşunu sürdüren doğa insanın sınırlarını çizer.  Bu ilişki karşılıklı uzlaşılan bir ilişki değildir, insan canlılık döngüsündeki zinciri koparma eğilimindedir. Gerçek ve distopyanın iç içe geçtiği bu yargıların sonuçları, tarihsel dilimlerin büyük salgın ve savaşlarla belirlendikleri zamanlarda görülür, tarih de insan tarafından bu şekilde yazılmıştır. Bu süreçlerde doğa kendini yeniden toparlama, tedavi etme durumuna girer, insan doğa ilişkisi gerilimli bir hal alır.
Kökleri topraktan uzak bir ağacın eğilimi köklerini toprağa ulaştırma çabasıdır. Seçil Büyükkan’nın sergisinde kökleri topraktan uzaklaşan ağaçlar kendi kendilerini var edebilen topluluklara bürünürler. Kaynaklarından bağımsızlaşan nedenler birbirlerine kaynaklık ederler. Her farklı kurgu iki yönüyle okunabilir; öncelikle topraktan uzaklaşan ve organik formlarla kompoze edilen ağaçlar dünyasallıklarını yitirerek boşlukta kendi dünyalarını/gezegenlerini kurmuş gibilerdir. Sonrasında da bu ağaçlarla yapılan kompozisyonlar soyut dişil formlara kavuşurlar. Kökleriyle bağımsızlaşan ve izleyende ölmüş oldukları ön yargısı oluşturan bu ağaçlar, kendilerini kaynağa dönüştüren bir birlik olma haliyle canlılıklarını korurlar. Bir önceki cümlelerdeki ‘ağaç’ kelimesinin yerine ‘insan’ kelimesini koyarak okursak bu metaforik kurgunun anlamsal zeminine kolayca ulaşabiliriz. 
Toprak tüm mitolojilerde dişildir, üzerinde olan tüm canlılığı doğurarak var eder aynı zamanda canlıların ölü bedenleriyle beslenir, sürekli dönüşüm halindedir. Büyükkan’nın resimlerinde ‘toprak’ yokluğuyla yeni bir döngünün kaynağı olur. İç içe geçmiş, birbirine karışmış ağaç formları hem kozmosu hem de kaosu hatırlatır. İzleyiciyi, kendi içlerinde kendi kurdukları düzende farklı bir yaşam formuyla varlığını sürdüren düşünsel bir aleme götürürler. Sergi mekanının düzenlenmesi de farklı bakış açılarından bu aleme tanıklık etmeyi sağlar. 
Seçil Büyükkan, sanat pratiğini meditatif bir eylem olarak açıklamaktadır, resimler de bu eylemlerin birer yansıması olarak karşımıza çıkar. Baktıkça görürüz, gördükçe düşünür…
 
Seda Yavuz